Gebelik ya da bir diğer adıyla hamilelik, erkekten gelen sperm ile kadının yumurtalıklarından atılmış yumurtanın döllenmesi ile beraber doğuma kadar geçen bu gelişme süresi insanda ortalama 280 gün, 40 hafta, yani 9 ay 10 gündür.

Doğum Hakkında Bilinmesi Gerekenler

İnsanın ve memeli hayvanların yavrusu annenin karın boşluğunda, leğen kemiklerinin çevrelediği çok korunaklı bir organda gelişmesini tamamladıktan sonra doğar.Dilimizin en eski kaynaklarında canlıların dünyaya getirdikleri yeni bireylere ya da yavrulara döl dendiği için, üremeyle ya da döl vermeyle ilgili bütün yeni terimler bu sözcükten türetilmiştir. Anne karnındaki bebeğin oluşumu, erkeğin üreme hücresinin dişinin yumurta hücresini dölleme siyle başlar. Gebeliğin ilk haftalarında biçimsiz bir hücre yumağı halindeyken embriyon denen bebek 8 haftalık olup organları belirmeye başladığında dölüt adını alır. Bütün gebelik süresi boyunca bebeği içinde barındıran ve koruyan torba biçimindeki organın adı da döl yatağı’dır. Döl yatağının ağzından dışarıya doğru uzanan ve doğum sırasında bebeğe geçit veren kanala ise döl yolu denir. (Eskiden dölüt için “cenin”, döl yatağı içinde “rahim” gibi arapça kökenli sözcükler kullanılırdı.)

Döllenmenin meydana geldiği andan, 8. haftanın sonuna kadar olan döneme “embriyotik” dönem adı verilmektedir. Bu dönemden sonra doğuma kadar olan döneme ise fetal dönem adı verilmektedir. Hamilelik, genç yaştaki kadınlarda döllenme sonrasındaki ilk gün içesinde belirlenebilmektedir. Çünkü kadında adet düzensizliği tamamlanana kadar vücut tarafından üretilen her yumurta döllenmeye daha uygun bir durumdadır. Kadının yaşının ilerledikçe doğurganlığının azalması bununla doğrudan ilgili bir durumdur. Döllenmeden sonraki 8 – 10 saat içinde ilk kusma gerçekleşmektedir. Yaşı ilerlemiş kadınlarda ise belirtiler döllenmenin gerçekleşmesinden 1 hafta ile 2 ay arasında gözlemlenmektedir. Ergenlik döneminde meydana gelen gebelikler ise ilk 12 saat içerisinde belirlenebilmektedir. Ergenlik döneminde yumurtalar henüz tam olarak olgunlaşmamış durumdadırlar ve bu yüzden dolayı spermin yumurtayı döllemesi 5 ile 20 dakika arasında sürmektedir.

Döl yatağındaki bebek, bu organın içini döşeyen sağlam zardan oluşmuş su dolu bir kesenin içindedir. Bu su sayesinde dışarıdan gelecek darbelere karşı korunur; ama kendi kendine solunum yapması ve beslenmesi olanaksızdır. Bu yüzden bebeğin besin ve oksijen gereksinimini etene ya da plasenta denen özel bir organ üstlenir. Bu organ döl yatağının duvarına yapışıktır ve ince bir kordonla bebeğin göbeğine bağlanır. Böylece annenin karnındaki oksijen ve besin maddeleri göbek kordonu aracılığıyla eteneden bebeğe geçer; bebeğin solunum ve sindirim artıkları da aynı kanalla yeniden eteneye dönerek annenin akciğerlerinden ve boşaltım organlarından dışarı atılır.

Gebeliğin sonunda bebeğin ağırlığı ortalama 3 kilogramı, boyu da gene ortalama olarak 45 santimetreyi bulmuştur. Doğumun başlamak üzere olduğunu haber veren doğum sancıları döl yatağının çok güçlü kasılmalarından ileri gelir. Duvarları binlerce kas lifinden örülmüş olan bu organ bebeği döl yoluna doğru itebilmek için önce 20-30 dakika da bir, sonra her 3 dakikada bir düzenli olarak kasılmaya başlar. Böylece döl yatağının boyun dene alt bölümü her kasılmada biraz daha genişler ve basınç arttıkça iyice gerilen kasların yardımıyla bebeğin başının geçebileceği kadar açılır. Bebeklerin %95’inin önce başları döl yatağı boyuna girer ve yüzleri aşağı doğru dönüktür. Bebeğin başının döl yatağı boynuna girmesiyle sonuçlanan bütün bu sürece doğumun birinci evresi denir. Bu arada basıncın etkisiyle su kesesi patlamış ve içindeki sıvı boşalmıştır.

İkinci evrede bebeğin başı döl yatağı boynundan geçerek alttaki döl yoluna doğru ilerler. Bir yandan döl yatağının güçlü kasılmaları, öte yandan annenin karın kaslarını düzenli olarak kasması bebeğin aşağı doğru ilerlemesine yardımcı olur. Böylece bebeğin başı annenin leğen kemikleri arasından kurtulup döl yolunun ağzından dışarı çıkar. Bebeğin bütün vücuduna oranla çok iri olan başı çıktıktan hemen ardından omuzları, gövdesi ve bacakları kolayca döl yolunun ağzından geçebilir. Bebeklerin kafatası kemikleri erişkinlerinki kadar sert değildir ve aralarındaki esnek eklemler henüz kaynaşmamıştır. Böylece kemikler doğum sırasında hiçbiri üzerine binerek kafatasının biraz daha küçülmesini ve annenin leğen kemiklerinin arasından kolayca geçmesini sağlar.

Bazı bebekler döl yatağında sırtları ya da kalçaları döl yatağı ağzına gelecek biçimde ters yatarlar. Bu konum bebeğin doğumunu güçleştireceğinden, doğuma yardımcı doğuma yardımcı olan doktor ya da ebe bebeğin başını aşağı doğru çevirmeye çalışır. Bazen de, örneğin  bebek çok iri ya da annenin leğen kemikleri çatısı çok darsa, döl yolundan normal doğumla dışarıya çıkamayan bebeği ameliyatla almak gerekebilir. Sezaryen denen bu ameliyatta doktor annenin önce karın, sonra döl yatağı duvarını keserek bebeği dışarı çıkarır. Doğumdan sonraki ilk dakika içinde bebek ağzını açarak akciğerlerine ilk kez hava doldurur ve kendi başına solunum yapmaya başlar. Artık eteneden oksijen almasına gerek  kalmadığı için bebeği anneye bağlayan göbek kordonu da kesilip bağlanır. Bebeğin doğmasından yaklaşık 15 dakika sonra döl yatağı bir kez daha kasılır; böylece, görevini tamamlamış olan etene de döl yatağı duvarından ayrılarak dışarı atılır. Eteneye halk arasında “son” denmesinin nedeni, bu organın atılmasıyla birlikte doğumun gerçekten sona ermesidir. Ayrıca gebelik süresince bebeğe eşlik ettiği, beslenmesini ve yaşamasını sağladığı için etenenin bir adı da “döleşi” yada kısaca “eş”tir.

İlk doğum sancılarının başlaması ile bebeğin doğması arasındaki süre bazen birkaç saattir, bazen de bir günü aşar. Bebeğin küçük, döl yatağının güçlü ve annenin daha önce birkaç kez doğum yapmış olması bu süreyi kısaltabilir.

Gebelik-Hamilelik Belirtileri

Gebeliğe yönelik en kayda değer bulgu kadındaki adet gecikmesidir. Fakat bununla beraber her adet gecikmesinin, kadının hamile olduğu anlamına gelmeyeceğinin de altının çizilmesi gerekir. Kadının hayatındaki çeşitli değişikler, birtakım rahatsızlıklar, kadının psikolojik durumu ve strese bağlı faktörler gibi pek çok etken kadında adet düzenin bozulması ve gecikmesine neden olabilmektedir.

Hamilelik Belirtileri Şu Şekilde Sıralanabilir;

1) Adet kanamasının gelmemesi (amenore)

2) Mide bulantısı ve kusma görülmesi

3) İdrar ile ilgili şikayetlerin ortaya çıkması

4) Yorgunluk ve bitkinlik hali bulunması

5) Fetal hareketlerin hissedilmesi

6) Göğüslerde beliren değişikliklerin farkedilmesi

7) Vajinal mukozada renk değişikliği olması

8) Artmış deri pigmentasyonu ve abdominal striaların görülmesi

9) Kokulara karşı aşırı hassasiyet oluşması

10) İştah artması ve bazı gıdalardan tiksinme durumunun meydana gelmesi

11) Duygusal anlamda değişimler yaşanması

12) Vücut ısısının artması

Gebeliğin Başlangıcı

Gebelik dişi gamet olan oositinin, erkek gamet spermatozoon ile birleşmesi sonucunda yani döllenme olarak adlandırılan süreç neticesinde olışmaktadır. Döllenme ile beraber yumurta meydana gelir. Bu durum pratikte en çok cinsel birleşme yolu ile sağlanmakla beraber, günümüzde yapay inseminasyon ve in vitro fertilizasyonla yöntemleri ile de gebelik oluşturulabilmektedir.

Perinatal Dönem

Perinatal terimi, hamileliğin 22. haftası ile (bu dönemde doğum ağırlığı ortalama 500 gramdır) doğumdan sonraki 7. gün arasında kalan zamanı dilimini tanımlar.

Postnatal Dönem

Bu dönem doğumla başlamakta ve yaklaşık 6 hafta sürmektedir.

Süreç

Beklenen normal doğum tarihi, kadında görülen son adet kanamasının ilk gününden itibaren, 40 hafta sonrasıdır ve doğum genellikle 37 ve 42. haftalar arasında gerçekleşmektedir. Gerçek gebelik süresi ise döllenme gerçekleştikten sonra, 38 hafta sürmektedir. 40 hafta, 9 ay 6 güne tekabül etmektedir; bu da doğum gününün tahmininde kullanılan Naegele kuralının temelini oluşturmaktadır. Gebelik 37 ile 42. haftalar arasında (252 ile 294. günler) ise miadında olarak tanımlanmaktadır. 37 haftanın tamamlanmasından önceki eylemlere preterm, 42 haftadan sonrakiler ise postterm adı verilir. Şayet hamilelik süresi 42 haftayı aşarsa anne ve bebekte komplikasyon gelişme riski belirgin şekilde artmaktadır. Bu nedenden dolayı, genellikle uzmanlar bu döneme ulaşmış ancak başlamamış doğum eylemini çeşitli tıbbi yöntemlerle kullanarak uyarırlar.

Doğumların %5’ten azı, tam gününde ve zamanında gerçekleşmektedir, %50’si, tahmini güne göre 1 hafta farkla; %90’ı ise 2 hafta farkla olur.

Doğum

Düzenli uterus kasılmalarıyla birlikte serviksinde silinme ve dilatasyon olan bir kadın doğum eylemi sürecine girmiş kabul edilmektedir. Doğumların geneli başarılı vajinal doğumlar olarak gerçekleşir, ancak bazı zamanlarda komplikasyonlar gelişebilir ve sezaryan yolu ile doğum yapılması gerekebilir.

Doğum Fizyolojisi

Gebelik, her biri üç ay süren üç farklı dönemde incelenmektedir:

1. Üç Aylık Dönem

Bu dönemde döllenme sonrası embriyo uterusun endometrium tabakasına implante olur. Ama bazen de işler yolunda gitmez ve embriyonun yerleşimi fallop tüplerine ya da servikse olur ve dış gebelik olarak adlandırılan durum meydana gelir. Kadınların çoğunda implantasyon döneminde herhangi bir belirti hissedilmez ancak bununla beraber bu dönemde minimal düzeyde bir kanama olması da çok nadir rastlanılan bir durum değildir. Bazı kadınlarda 1. trimestırda kramplar meydana gelmektedir. Bu durum, birlikte kanama da yoksa genellikle önemli olarak kabul edilmez ve buna implantasyon sonrası endometrium desidua adı verilir. Plasenta kısmen desiduadan kısmen de embriyonun dış tabakalarından meydana gelir ve fetusa besin maddeleriyle oksijen taşınmasından ve atıkların uzaklaştırılmasından sorumludur. Umblikal kord olarak nitelendirilen göbek bağı embriyo ya da fetusu plasentaya bağlamakla görevlidir. Bu dönemde gebelerin %70’inde sabah rahatsızlıkları oluşur ve bunların da çoğu gebeliğin ilk 3 ayından sonra düzelir. Hamile kadınlarda, hormonlardaki geçici artışa bağlı olarak meme başları ve etrafındaki renkli halka (areola) koyulaşmaktadır. Düşüklerin de çoğu, bu dönemde gerçekleşmektedir.

2. Üç Aylık Dönem

4 ila 6. ayları kapsayan dönemdir. Bu dönemde kadınların çoğu, kendilerini bir önceki döneme kıyasla daha enerjik hissederler ve sabah rahatsızlıkları kademeli olarak azalırken kilo alımı başlar. Bu dönemin ikinci, gebeliğin beşinci ayının son haftasında yani 20. haftada uterus, normal büyüklüğünün 20 katına ulaşır. 1. üç aylık dönemde fetus hareketleri başlasa da bunların anne tarafından hissedilmesi, ancak 2. üç aylık dönemde olur. Bu durum, tipik olarak 5. ayın sonu – 6. ayın başı olan 20-21. haftalarda, anne daha önce hamile kaldıysa da 19. haftada olur. Ancak bazı kadınlarda hareketin çok daha sonraları hissedilmeye başlaması da nadir değildir. Plasenta, bu dönemde tamamen çalışmaya başlar. Fetus insülin üretir ve idrar oluşturur. Cinsiyet tayini de mümkündür.

3. Üç Aylık Dönem

Gebeliğin en çok kilo alınan evresidir. Fetus günde 28 gram kadar büyür. Fetus doğuma hazır olacak şekilde başaşağı döner ve gebenin göbek şekli buna göre değişir. Fetus düzenli olarak hareket eder ve gebe bunu hisseder. Bu hareketler kadını rahatsız edecek kadar şiddetli olabilir. İdrar kaçırma ve bel ağrısı görülebilir.

Doğum

Doğum, gelişimini tamamlamış ve artık dışarıda yaşayabilecek özellikleri kazanmış bebeğin, anne rahminden ayrılma olayıdır. Bu süreç, rahim kasılmalarıyla başlar ve bebeğin doğup, plasenta ve diğer doğum atıklarının da boşaltılmasıyla devam eder.   Doğumun başlama belirtisi kasılmalardır. Ancak, bu kasılmaların gerçek doğum kasılmaları olup olmadığı, düzenli ve sık aralıklarla gelmesine göre anlaşılır. 10 dakika içinde 3 kez yaşanan ve istirahat edilse dahi geçmeyen kasılmalar gerçek doğum kasılmalarıdır.   Doğum, normal yollarla olabileceği gibi, suni sancıyla, müdahaleli, sezaryen yöntemiyle de gerçekleşebilir. Şayet, yukarıda anlatıldığı şekilde kasılmalar başladıysa, doğum çantasını alıp, hastaneye gitme vakti gelmiş demektir.

Normal Doğum

Normal doğum genel anlam olarak, vajinal yolla gerçekleşen doğum olarak nitelendirilmektedir. Vajinal doğumların %96’sı baş gelişi, geri kalan kısmı da makat gelişi şeklinde gerçekleşmektedir.

Doğum eyleminin başarıyla sonuçlanabilmesi açısından anne adayının bedeninde eylem öncesi dönemlerde çeşitli hazırlık yapılır. Bu hazırlıklar gebelik başladığı andan itibaren başlar: Gebelik bedende algılandığı andan itibaren işlevsel olarak her zaman kasılmaya hazır olan rahimin kasılmaları baskı altında tutulmaya başlanır. Bebeğin olgunlaşma süreci tamamlanana kadar da bu baskılama devam eder. Gebeliğin ilerleyen dönemlerinde rahim üzerindeki baskı azalmaya başlayınca kısa süren, genelde ağrıya yol açmayan ve nadir gelen kasılmalar ortaya çıkar.

Sezeryan

Bazı durumlarda bebeğin vajinal yol ile doğması mümkün olamamaktadır. Bu gibi durumlarda karın duvarı ve rahme yapılan cerrahi kesiden bebeğin doğumu gerçekleştirilir. Bu işleme sezeryan adı verilir.Sezeryan ne zaman yapılır ? Sezeryan ile doğum yapılmasını gerektirecek pek çok neden olabilir. Bunların bir kısmı anneye ait nedenler olup, bir kısmı ise bebeğe ait nedenlerdir. Bazı durumlarda doğumun sezeryan ile gerçekleşmesi doğum başlamadan önce kararlaştırılırken, bazı durumlarda ise doğum eylemi sırasında çıkan problemlerden dolayı sezeryan ile doğum kararı ivedi şekilde alınabilir.

Bazen anne adayının bizzat kendisi sezeryan ile doğum yapmayı arzu edebilir. Ancak bu kompleks kararın mutlaka doktor ile istişare edilip, görüşülerek alınması gerekmektedir. Çoğul Gebeliğe sahip yani karnında iki veya daha fazla bebek taşıyan kadınların bir kısmının sezeryan ile doğurtulması gerekebilir. Eğer çoğul gebelikte doğum çok erken haftalarda gerçekleşiyorsa ya da bebeklerin rahim içerisindeki pozisyon ve konumları uygun bir durumda değilse doktor sezeryan ile doğumu tercih edecektir. Çoğul gebeliklerde bebek sayısı arttıkça ( ikiz, üçüz, dördüz gibi) sezeryan yöntemi ile doğum ihtimalide buna paralel olarak artacaktır.

Erken Doğum Nedir?

Bebeğin 37 haftalık olmadan doğmasına erken doğum denir. Bu olayın en sık karşılaşılan nedenler su kesesinin erken patlaması, mikroplardan ileri gelen hastalıklar  ya da oluşum bozuklukları nedeniyle etenenin görevini yapamaması ve dölütün sağlıksız gelişmesidir. Erken doğan bebeklerin akciğerlerinin yeterince geliştirilmemiş olması yaşamlarını tehlikeye atar. Üstelik mikroplara karşı da dirençleri olmayan bu bebeklerin çoğu kuvöz denen özel bir aygıtta bir süre bakıma alınır. Bu aygıtın içindeki sıcaklık ve nem oranı ayarlanarak bebeğin hem döl yatağındakine benzer koşullarda gelişmesi, hemde mikroplardan korunması sağlanır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir